27 Ekim 2012 Cumartesi

KIPÇAK OĞUZ MÜCADELESİ

Kıpçaklar ve Oğuzlar Türk boyları içerisinde tarihi rolleri ve nüfus olarak kalabalık olmalarıyla önem arz ederler. Kıpçaklar tarihi süreç içerisinde Türklüğün kuzey kısmını, Oğuzlar ise güney kısmını oluşturmuşlardır. Zaman zaman değişik coğrafyalarda farklı zamanlarda karşı karşıya gelmişlerdir. Karadeniz’in kuzeyi, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Asya gibi coğrafyalarda Kıpçak-Oğuz mücadeleleri görülür. Bu iki boy arasındaki mücadelelere girmeden her iki boyun ana yurdu ve etnik oluşumları (etnogenez) hakkında bilgi vermekte fayda var.

Kıpçakların merkezi Batı Sibirya idi. İrtiş ırmağının civarında, İşim ve Tobol nehirleri çevresinde yaşıyorlardı. Gumilev’e ve Grjimaylo’ya göre Hun çağında Kıpçakların uzak ataları olan Tinglingler Hunlara tabi olan kavimler arasındaydı. Göktürk döneminde Tingling’ler Töles/ T’ie-le adını aldılar. Tölesler boylar birliği halinde yaşıyorlar, çoğu zaman Göktürkler’le çatışmaya giriyorlardı. Uygur dönemine geldiğimizde Şine Usu yazıtında Kıpçakların Uygurlarla birlikte Türk toplulukları üzerinde ikili bir hâkimiyet kurdukları yazılıyor. 10. yüzyıla doğru Kimek Federasyonu içerisinde güçlenen Kıpçaklar birlik içerisinde yer alan kavimleri siyasi hâkimiyetlerine alarak Kıpçak boylar birliğini kurdular. Batı Kıpçak birliği Toksoba boyunun liderliğinde örgütlenirken, Doğu Kıpçak birliği de İlbörili boyunun yönetiminde örgütlenmişti.

Oğuzların ilk ortaya çıkış yerleri Selenge Nehri’nin doğusu olmalıdır. Daha sonra Oğuzlar Sirderya havalisinde kalabalıklaşmışlar ve buralarda yurt tutmuşlardır. Oğuzlar, Tokuz-Oğuz adı verilen boylar birliğine dâhildiler. Barthold ve Togan’a göre ise Oğuzlar Töles kavimleri içerisinde yer alıyorlardı. Uygurlar zamanında Sekiz-Oğuz kavminden bahsediliyor. 10. Yüzyıla gelindiğinde Oğuzlar 24 boy halinde başkentleri Yengikent olmak üzere bir ittifak meydana getirmişlerdir. Aynı zaman da Selçuk ve ona bağlı Oğuzlarda yavaş yavaş güçlenirken, Gaznelilere kafa tutmaya başlamışlardı.

11. Yüzyılda Maveraünnehr havalisinde Oğuzların Oğuz Yabgu devleti hüküm sürüyordu ve kuzey komşuları Kıpçakların akınlarına maruz kalıyorlardı. Aynı yüzyıl içerisinde Oğuz Yabgu Devleti Kıpçak akınlarına dayanamayarak yıkıldı. Oğuzlardan bir bölük Hazar’ın güneyine İran cenahına yönelirken bir diğer kısım Hazar’ın kuzeyinden Güney Rusya steplerine doğru hareket etti. Oğuzlardan bir kısım ise ana yurtlarında kalmayı tercih ettiler. Görüldüğü gibi Kıpçaklar yaptıkları saldırılarla Oğuzları yerlerinden oynatarak onların Batı yönünde ilerlemesine neden oldular. Kıpçakların bu hareketinin aynısını 1,5-2 asır sonra Moğollar da tatbik edecek, böylece Oğuz boylarının Anadolu ve Avrupa’da yurt tutmasında önemli bir rol oynayacaklardır. Aslında Kıpçaklar ve Moğollar ileride Oğuzların kuracağı Selçuklu, Beylikler, Osmanlı, Akkoyunlu, Karakoyunlu gibi birçok devletin kurulmasına istemeden de olsa önayak oldular. Bu aynı zamanda Türk kavimlerinin Batı yönünde yaptıkları son genişleme dalgası idi.

Uzların (Oğuzlar) Kıpçak baskısı nedeniyle Rus arazisine giren grupları çeşitli Rus knezliklerinin hizmetine girdiler. Özellikle Kiev Knezliği sınır muhafazası için Uzların askeri gücünden faydalanma yoluna gitmiştir. Sadece Uzlar değil Karakalpak, Berendi, Kovuy gibi diğer Türk grupları da Rus knezlerinin emrine girerek hem sınır muhafazası hem de Rusların Kıpçaklarla yaptıkları savaşlarda yardımcı kuvvetler olarak görev alıyorlardı. Uzların hatırası olarak, Ukrayna’nın bugünkü Torçesk şehri adını buraya yerleştirilen Uzlardan almıştır. Bilindiği gibi Ruslar Uzlara Tork adını veriyorlardı. Kıpçakların hasımları olan Uzları himaye eden Rus knezlikleri doğal olarak saldırıların ve akınların ana hedefi haline geldiler. Özellikle Kiyev ve çevresinde Kıpçaklar Rus-Tork birleşik ordularını birkaç kez mağlup ettiler. Kıpçakların önünden kaçan bazı Tork grupları Balkanlar’a indiler. (11. Yüzyıl). Burada da Kıpçakların takibatına uğradılar. Uzları sadece Kıpçak saldırıları değil büyük oranda bulaşıcı hastalıklar ve açlık gibi birtakım sebepler de yıpratmış ve sonuçta büyük kırıma uğramışlardır. Kurtulanlar ise çareyi Bizans’a sığınmakta buldular. Kıpçakların önünden kaçanlar sadece Uzlar değildi. Peçenekler de Kıpçak baskısı nedeniyle Balkan yarımadasına gelmişlerdi. Askeri güçleri Uzlara nispeten daha kuvvetliydi ve yaptıkları akınlarla Bizans’ı bunaltıyorlardı. İstanbul’u kuşatmak ve Bizans’a son vermek için İzmir Beyi Çaka ile anlaştılar. Fakat Bizans’ın Türk’ü Türk’e kırdırma politikası bir kez daha devreye girdi. Daha önceki yüzyıllarda Türk boylarından Utrigurlar ile Kutrigurları birbirleriyle savaştırıp yok ettiren Bizans bu defa Peçeneklere karşı Kıpçaklarla anlaştı. 1091’de Levunion’da (Yusuf Gedikli’ye göre Edirne sınırları içerisindeki Hisarlıdağ’da ) Kıpçaklar Peçenek’e çok ağır bir darbe indirdiler. Peçenekler son ferdine kadar neredeyse kılıçtan geçirildi. Kıpçaklar, Uzların ardından, daha önce Oğuz boylar birliğine bağlı olan Peçenekleri de yaptıkları akınlarla güçten düşürdüler. Macar tarihçi Rasonyi’nin “Eğer bu iki kavim (Kıpçaklar ve Peçenekler) birleşmiş olsalardı Avrupa’nın yarısını işgal edebilirlerdi” yorumuna katılmamak mümkün değil. Gerçekten de o dönemde Bizans ve Macar Krallığı gibi büyük güçleri yaptıkları akınlarla bir hayli yıpratmışlardı. Öyle ki Macarlar sınır bölgelerine Alman şövalyelerini yerleştirme ihtiyacı duydular.

Kıpçak-Oğuz mücadelelerinin gerçekleştiği bir diğer alan da Gürcistan ve Doğu Anadolu idi. 12. yüzyılda Rus Knezlerinin baskısından bunalan Kıpçaklar Don-Kuban civarında toplanmışlardı. Aynı dönemde Gürcü Krallığı da Selçuklularla savaşıyordu. Kıpçakların askeri gücünden faydalanmak isteyen Kral II. David onları ülkesine çağırdı ve ülkenin çeşitli yerlerine yerleştirdi. (1118). Bu arada Kıpçaklar pagan inançlarından vazgeçerek yavaş yavaş Ortodoks Hıristiyanlığa geçiyorlardı. Kral II. David yeni gelen kuvvetlerle yerel kuvvetleri birleştirerek düşmanlarına karşı savaş açtı. Kıpçak-Gürcü birleşik orduları Selçukluları Gürcistan ve Doğu Anadolu’dan söküp attılar. 1123 Did-Gorni savaşında Türkmenler ağır bir mağlubiyete uğratıldı. Uzun yıllar İslam hâkimiyetinde bulunan Tiflis şehri tekrar Gürcülerin hâkimiyetine geçti. 13. yüzyılın başlarında Gürcü-Kıpçak orduları Ahlat ve Erciş’e kadar ulaştılar. Böylelikle Gürcü Krallığı Kıpçakların yardımlarıyla hem Selçuklu tehlikesini bertaraf etti hem de bölgede önemli bir güç haline gelmiş oldu. Bu bölgede daha sonra 1267’de İlhanlıların da desteğiyle Kıpçak Atabekleri Beyliği kuruldu. Atabekler, Oğuzların Bayındır boyunun kurduğu Akkoyunlularla birçok kez savaşlar yaptılar. Şu kesin olarak söylenebilir ki Gürcistan ve Doğu Anadolu yöresi, Kıpçaklar ve Oğuzların hâkimiyet mücadelesine giriştiği en belirgin bölgelerden birisidir.

Kırım’ın önemli ticaret şehirlerinden biri olan Suğdak’ta Kıpçakların bazı grupları ticaret ile meşgul oluyorlardı. Trabzon Rum İmparatorluğu’nun Suğdak Limanı’nda yerleşme faaliyetleri nedeniyle Türkiye Selçuklu hükümdarı I. Alaeddin Keykubat, Kastamonu-Sinop yöresinin hakimi Hüsameddin Çoban’ı donanma ile Suğdak üzerine sefere yolladı (1228). Kıpçaklar ve Ruslar şehri Selçuklu kuvvetlerine karşı beraber savundular. Fakat Selçuklu kuvvetleri üstün gelerek Suğdak’ı ele geçirdiler. Kıpçakların bu dönemde eski güçlerini kaybettikleri görülüyor. Şüphesiz bunda hem Rus Knezlikleri ile yaptıkları savaşlarda kaybettikleri yetenekli liderlerinin olmayışı hem de 1223’de Kalka’da Moğollara karşı aldıkları ağır mağlubiyetin etkisi büyüktü.

Moğolların 1239-40’lı yıllarda Kıpçaklar üzerine saldırdıktan sonra Kıpçak boylarından bazıları Hanları Köten idaresinde Macaristan’a sığındılar. Bundan sonra Kıpçakların siyasi faaliyetlerinin azaldığı görülüyor. Zaten varolan Kıpçak boy birliği yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamıştı. Kıpçaklar Altınorda, Memluklar, Delhi Türk Sultanlığı, İkinci Bulgar Krallığı, Romen Voyvodalıklarında (Eflak ve Boğdan ) görevler aldılar. Bu devletlerde hem hükümdar hem de asker olarak vazifelerini yerlerine getirdiler. Kıpçakların aksine Oğuzlar boy yapılarını korumakta daha başarılı oldular. Buna ilaveten Ortaçağ’da çok büyük ve önemli devletler kurdular. (Osmanlılar, Akkoyunlular, Safeviler gibi). Oğuzlar teşkilatçılık ve devlet kurma yönünden Kıpçaklara göre daha ilerideydiler. Kıpçaklar ise çok geniş bir alanda (Altaylardan Karpatlara), dağınık olarak kendi boy beylerinin idaresinde, sadece sürülerini otlatıp geçinmek, paralı askerlik yapmak gibi işlerle meşgul oldular. Son enerjilerini de Rus Knezlikleri, Selçuklular ve Moğollarla yaptıkları savaşlarda tükettiler. Eğer devlet kurabilmiş olsalardı Cengiz Han’ın ordularının yaptığının aynısını, hatta daha fazlasını yapabilirlerdi.

Netice olarak bu iki halk her ne kadar birbirleriyle savaşmışlarsa da Türklüğün oluşumunda temel yapı taşı vazifesi görmüşlerdir.

Türk halklarının etnogenezinde ve konuştukları dillerde Kıpçak ve Oğuzların çok büyük etkisi vardır. Bugünkü çağdaş Türk halklarından Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Karakalpaklar, Altay Türkleri, Tataristan Tatarları, Başkurtlar, Nogaylar, Kırım Tatarları, Karaylar, Kırımçaklar, Kumuklar, Karaçay-Balkarlar Kıpçak Türkçesi ile konuşurlarken, Türkiye Türkleri, Türkmenistan Türkleri, İran Türkleri, Azeriler, Irak ve Suriye Türkmenleri, Balkan Türklerinin bazı grupları ve Gagauzlar Oğuz Türkçesi’yle konuşurlar. Türk halklarında ki Kıpçak-Oğuz etkisini sadece dilsel yönden değil, antropolojik, etnolojik, sosyal ve kültürel yönlerden de görebilmek mümkündür.

BİBLİYOGRAFYA

Barthold, V. V. , Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, (hzl. Kazım Yaşar Kopraman-İsmail Aka), Ankara, 1975
Gömeç, Saadettin, Oğuz Kağan’ın Kimliği, Oğuzlar ve Oğuz Kağan Destanları Üzerine Bir İki Söz, Tarih Araştırmaları Dergisi, sayı 35, cilt 22, Ankara, 2004
Gumilev, L.N. , Avrasyadan Makaleler – I, (çev. Ahsen Batur), İstanbul, 2005
Kazakistan ve Kazaklar, (çev. Abdulvahap Kara), İstanbul, 2007
Kırzıoğlu, M.F., Yukarı Kür ve Çoruk Boylarında Kıpçaklar, Ankara, 1992
Kurat, A.N. , IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara, 1975
Klyashtorny S.G.- Sultanov, T.İ. , Kazakistan Türkün Üç Bin Yılı, (çev. Ahsen Batur), İstanbul, 2003
Rasonyi, Laszlo, Doğu Avrupa’da Türklük, (çev, Yusuf Gedikli), İstanbul, 2006
Togan, Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul, 1987

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder