Kıpçaklar ve
Oğuzlar Türk boyları içerisinde tarihi rolleri ve nüfus olarak
kalabalık olmalarıyla önem arz ederler. Kıpçaklar tarihi süreç
içerisinde Türklüğün kuzey kısmını, Oğuzlar ise güney kısmını
oluşturmuşlardır. Zaman zaman değişik coğrafyalarda farklı zamanlarda
karşı karşıya gelmişlerdir. Karadeniz’in kuzeyi, Kafkaslar, Balkanlar
ve Orta Asya gibi coğrafyalarda Kıpçak-Oğuz mücadeleleri görülür. Bu
iki boy arasındaki mücadelelere girmeden her iki boyun ana yurdu ve
etnik oluşumları (etnogenez) hakkında bilgi vermekte fayda var.
Kıpçakların
merkezi Batı Sibirya idi. İrtiş ırmağının civarında, İşim ve Tobol
nehirleri çevresinde yaşıyorlardı. Gumilev’e ve Grjimaylo’ya göre Hun
çağında Kıpçakların uzak ataları olan Tinglingler Hunlara tabi olan
kavimler arasındaydı. Göktürk döneminde Tingling’ler Töles/ T’ie-le
adını aldılar. Tölesler boylar birliği halinde yaşıyorlar, çoğu zaman
Göktürkler’le çatışmaya giriyorlardı. Uygur dönemine geldiğimizde Şine
Usu yazıtında Kıpçakların Uygurlarla birlikte Türk toplulukları
üzerinde ikili bir hâkimiyet kurdukları yazılıyor. 10. yüzyıla doğru
Kimek Federasyonu içerisinde güçlenen Kıpçaklar birlik içerisinde yer
alan kavimleri siyasi hâkimiyetlerine alarak Kıpçak boylar birliğini
kurdular. Batı Kıpçak birliği Toksoba boyunun liderliğinde
örgütlenirken, Doğu Kıpçak birliği de İlbörili boyunun yönetiminde
örgütlenmişti.
Oğuzların
ilk ortaya çıkış yerleri Selenge Nehri’nin doğusu olmalıdır. Daha
sonra Oğuzlar Sirderya havalisinde kalabalıklaşmışlar ve buralarda
yurt tutmuşlardır. Oğuzlar, Tokuz-Oğuz adı verilen boylar birliğine
dâhildiler. Barthold ve Togan’a göre ise Oğuzlar Töles kavimleri
içerisinde yer alıyorlardı. Uygurlar zamanında Sekiz-Oğuz kavminden
bahsediliyor. 10. Yüzyıla gelindiğinde Oğuzlar 24 boy halinde
başkentleri Yengikent olmak üzere bir ittifak meydana getirmişlerdir.
Aynı zaman da Selçuk ve ona bağlı Oğuzlarda yavaş yavaş güçlenirken,
Gaznelilere kafa tutmaya başlamışlardı.
11. Yüzyılda
Maveraünnehr havalisinde Oğuzların Oğuz Yabgu devleti hüküm
sürüyordu ve kuzey komşuları Kıpçakların akınlarına maruz
kalıyorlardı. Aynı yüzyıl içerisinde Oğuz Yabgu Devleti Kıpçak
akınlarına dayanamayarak yıkıldı. Oğuzlardan bir bölük Hazar’ın güneyine
İran cenahına yönelirken bir diğer kısım Hazar’ın kuzeyinden Güney
Rusya steplerine doğru hareket etti. Oğuzlardan bir kısım ise ana
yurtlarında kalmayı tercih ettiler. Görüldüğü gibi Kıpçaklar
yaptıkları saldırılarla Oğuzları yerlerinden oynatarak onların Batı
yönünde ilerlemesine neden oldular. Kıpçakların bu hareketinin
aynısını 1,5-2 asır sonra Moğollar da tatbik edecek, böylece Oğuz
boylarının Anadolu ve Avrupa’da yurt tutmasında önemli bir rol
oynayacaklardır. Aslında Kıpçaklar ve Moğollar ileride Oğuzların
kuracağı Selçuklu, Beylikler, Osmanlı, Akkoyunlu, Karakoyunlu gibi
birçok devletin kurulmasına istemeden de olsa önayak oldular. Bu aynı
zamanda Türk kavimlerinin Batı yönünde yaptıkları son genişleme
dalgası idi.
Uzların
(Oğuzlar) Kıpçak baskısı nedeniyle Rus arazisine giren grupları çeşitli
Rus knezliklerinin hizmetine girdiler. Özellikle Kiev Knezliği sınır
muhafazası için Uzların askeri gücünden faydalanma yoluna gitmiştir.
Sadece Uzlar değil Karakalpak, Berendi, Kovuy gibi diğer Türk grupları
da Rus knezlerinin emrine girerek hem sınır muhafazası hem de Rusların
Kıpçaklarla yaptıkları savaşlarda yardımcı kuvvetler olarak görev
alıyorlardı. Uzların hatırası olarak, Ukrayna’nın bugünkü Torçesk
şehri adını buraya yerleştirilen Uzlardan almıştır. Bilindiği gibi
Ruslar Uzlara Tork adını veriyorlardı. Kıpçakların hasımları olan Uzları
himaye eden Rus knezlikleri doğal olarak saldırıların ve akınların
ana hedefi haline geldiler. Özellikle Kiyev ve çevresinde Kıpçaklar
Rus-Tork birleşik ordularını birkaç kez mağlup ettiler. Kıpçakların
önünden kaçan bazı Tork grupları Balkanlar’a indiler. (11. Yüzyıl).
Burada da Kıpçakların takibatına uğradılar. Uzları sadece Kıpçak
saldırıları değil büyük oranda bulaşıcı hastalıklar ve açlık gibi
birtakım sebepler de yıpratmış ve sonuçta büyük kırıma uğramışlardır.
Kurtulanlar ise çareyi Bizans’a sığınmakta buldular. Kıpçakların
önünden kaçanlar sadece Uzlar değildi. Peçenekler de Kıpçak baskısı
nedeniyle Balkan yarımadasına gelmişlerdi. Askeri güçleri Uzlara
nispeten daha kuvvetliydi ve yaptıkları akınlarla Bizans’ı
bunaltıyorlardı. İstanbul’u kuşatmak ve Bizans’a son vermek için İzmir
Beyi Çaka ile anlaştılar. Fakat Bizans’ın Türk’ü Türk’e kırdırma
politikası bir kez daha devreye girdi. Daha önceki yüzyıllarda Türk
boylarından Utrigurlar ile Kutrigurları birbirleriyle savaştırıp yok
ettiren Bizans bu defa Peçeneklere karşı Kıpçaklarla anlaştı. 1091’ de Levunion’da
(Yusuf Gedikli’ye göre Edirne sınırları içerisindeki Hisarlıdağ’da )
Kıpçaklar Peçenek’e çok ağır bir darbe indirdiler. Peçenekler son
ferdine kadar neredeyse kılıçtan geçirildi. Kıpçaklar, Uzların
ardından, daha önce Oğuz boylar birliğine bağlı olan Peçenekleri de
yaptıkları akınlarla güçten düşürdüler. Macar tarihçi Rasonyi’nin
“Eğer bu iki kavim (Kıpçaklar ve Peçenekler) birleşmiş olsalardı
Avrupa’nın yarısını işgal edebilirlerdi” yorumuna katılmamak mümkün
değil. Gerçekten de o dönemde Bizans ve Macar Krallığı gibi büyük
güçleri yaptıkları akınlarla bir hayli yıpratmışlardı. Öyle ki
Macarlar sınır bölgelerine Alman şövalyelerini yerleştirme ihtiyacı
duydular.
Kıpçak-Oğuz
mücadelelerinin gerçekleştiği bir diğer alan da Gürcistan ve Doğu
Anadolu idi. 12. yüzyılda Rus Knezlerinin baskısından bunalan
Kıpçaklar Don-Kuban civarında toplanmışlardı. Aynı dönemde Gürcü
Krallığı da Selçuklularla savaşıyordu. Kıpçakların askeri gücünden
faydalanmak isteyen Kral II. David onları ülkesine çağırdı ve ülkenin
çeşitli yerlerine yerleştirdi. (1118). Bu arada Kıpçaklar pagan
inançlarından vazgeçerek yavaş yavaş Ortodoks Hıristiyanlığa
geçiyorlardı. Kral II. David yeni gelen kuvvetlerle yerel kuvvetleri
birleştirerek düşmanlarına karşı savaş açtı. Kıpçak-Gürcü birleşik
orduları Selçukluları Gürcistan ve Doğu Anadolu’dan söküp attılar.
1123 Did-Gorni savaşında Türkmenler ağır bir mağlubiyete uğratıldı.
Uzun yıllar İslam hâkimiyetinde bulunan Tiflis şehri tekrar Gürcülerin
hâkimiyetine geçti. 13. yüzyılın başlarında Gürcü-Kıpçak orduları Ahlat
ve Erciş’e kadar ulaştılar. Böylelikle Gürcü Krallığı Kıpçakların
yardımlarıyla hem Selçuklu tehlikesini bertaraf etti hem de bölgede
önemli bir güç haline gelmiş oldu. Bu bölgede daha sonra 1267’de
İlhanlıların da desteğiyle Kıpçak Atabekleri Beyliği kuruldu. Atabekler,
Oğuzların Bayındır boyunun kurduğu Akkoyunlularla birçok kez
savaşlar yaptılar. Şu kesin olarak söylenebilir ki Gürcistan ve Doğu
Anadolu yöresi, Kıpçaklar ve Oğuzların hâkimiyet mücadelesine
giriştiği en belirgin bölgelerden birisidir.
Kırım’ın
önemli ticaret şehirlerinden biri olan Suğdak’ta Kıpçakların bazı
grupları ticaret ile meşgul oluyorlardı. Trabzon Rum İmparatorluğu’nun
Suğdak Limanı’nda yerleşme faaliyetleri nedeniyle Türkiye Selçuklu
hükümdarı I. Alaeddin Keykubat, Kastamonu-Sinop yöresinin hakimi
Hüsameddin Çoban’ı donanma ile Suğdak üzerine sefere yolladı (1228).
Kıpçaklar ve Ruslar şehri Selçuklu kuvvetlerine karşı beraber
savundular. Fakat Selçuklu kuvvetleri üstün gelerek Suğdak’ı ele
geçirdiler. Kıpçakların bu dönemde eski güçlerini kaybettikleri
görülüyor. Şüphesiz bunda hem Rus Knezlikleri ile yaptıkları
savaşlarda kaybettikleri yetenekli liderlerinin olmayışı hem de 1223’de
Kalka’da Moğollara karşı aldıkları ağır mağlubiyetin etkisi büyüktü.
Moğolların
1239-40’lı yıllarda Kıpçaklar üzerine saldırdıktan sonra Kıpçak
boylarından bazıları Hanları Köten idaresinde Macaristan’a sığındılar.
Bundan sonra Kıpçakların siyasi faaliyetlerinin azaldığı görülüyor.
Zaten varolan Kıpçak boy birliği yavaş yavaş ortadan kalkmaya
başlamıştı. Kıpçaklar Altınorda, Memluklar, Delhi Türk Sultanlığı,
İkinci Bulgar Krallığı, Romen Voyvodalıklarında (Eflak ve Boğdan )
görevler aldılar. Bu devletlerde hem hükümdar hem de asker olarak
vazifelerini yerlerine getirdiler. Kıpçakların aksine Oğuzlar boy
yapılarını korumakta daha başarılı oldular. Buna ilaveten Ortaçağ’da
çok büyük ve önemli devletler kurdular. (Osmanlılar, Akkoyunlular,
Safeviler gibi). Oğuzlar teşkilatçılık ve devlet kurma yönünden
Kıpçaklara göre daha ilerideydiler. Kıpçaklar ise çok geniş bir alanda
(Altaylardan Karpatlara), dağınık olarak kendi boy beylerinin
idaresinde, sadece sürülerini otlatıp geçinmek, paralı askerlik yapmak
gibi işlerle meşgul oldular. Son enerjilerini de Rus Knezlikleri,
Selçuklular ve Moğollarla yaptıkları savaşlarda tükettiler. Eğer devlet
kurabilmiş olsalardı Cengiz Han’ın ordularının yaptığının aynısını,
hatta daha fazlasını yapabilirlerdi.
Netice
olarak bu iki halk her ne kadar birbirleriyle savaşmışlarsa da Türklüğün
oluşumunda temel yapı taşı vazifesi görmüşlerdir.
Türk
halklarının etnogenezinde ve konuştukları dillerde Kıpçak ve Oğuzların
çok büyük etkisi vardır. Bugünkü çağdaş Türk halklarından Kazaklar,
Kırgızlar, Özbekler, Karakalpaklar, Altay Türkleri, Tataristan
Tatarları, Başkurtlar, Nogaylar, Kırım Tatarları, Karaylar,
Kırımçaklar, Kumuklar, Karaçay-Balkarlar Kıpçak Türkçesi ile
konuşurlarken, Türkiye Türkleri, Türkmenistan Türkleri, İran Türkleri,
Azeriler, Irak ve Suriye Türkmenleri, Balkan Türklerinin bazı
grupları ve Gagauzlar Oğuz Türkçesi’yle konuşurlar. Türk halklarında
ki Kıpçak-Oğuz etkisini sadece dilsel yönden değil, antropolojik,
etnolojik, sosyal ve kültürel yönlerden de görebilmek mümkündür.
BİBLİYOGRAFYA
Barthold, V.
V. , Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, (hzl. Kazım Yaşar
Kopraman-İsmail Aka), Ankara, 1975
Gömeç,
Saadettin, Oğuz Kağan’ın Kimliği, Oğuzlar ve Oğuz Kağan Destanları
Üzerine Bir İki Söz, Tarih Araştırmaları Dergisi, sayı 35, cilt 22,
Ankara, 2004
Gumilev,
L.N. , Avrasyadan Makaleler – I, (çev. Ahsen Batur), İstanbul, 2005
Kazakistan
ve Kazaklar, (çev. Abdulvahap Kara), İstanbul, 2007
Kırzıoğlu,
M.F., Yukarı Kür ve Çoruk Boylarında Kıpçaklar, Ankara, 1992
Kurat, A.N. ,
IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve
Devletleri, Ankara, 1975
Klyashtorny
S.G.- Sultanov, T.İ. , Kazakistan Türkün Üç Bin Yılı, (çev. Ahsen
Batur), İstanbul, 2003
Rasonyi,
Laszlo, Doğu Avrupa’da Türklük, (çev, Yusuf Gedikli), İstanbul, 2006
Togan, Zeki
Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul, 1987
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder